Aydınlanma üzerine

''Bana 'Aydınlanma süreci herkes için aynı mı?' diye soruyorsunuz. Aydınlanma bireysel bir süreçtir. Bireyselliği dolayısıyla birçok sorun yaratır. İlkin, bir kimsenin gerekli olarak geçmesi gereken belirli evreler yoktur. Herbir kişi değişik evrelerden geçer, çünkü herbir kimse, yaşamının çoğunda çeşitli tipte koşullanmalar biriktirmiştir. Bu yüzden, o bir aydınlanma sorunu değildir. Yolunuzu belirleyecek olan koşullanmışlıklarınızdır. Ve herkesin farklı koşullanmışlıkları vardır, bu nedenle, herhangi iki kişinin yolları aynı olmayacaktır. Bu nedenledir ki, tekrar tekrar herkesin izleyebileceği bir ana yol olmadığında, yalnızca küçük patikaların bulunduğunda ısrar ediyorum. Ve bu yol hazır bir yol değildir, sizin, hemencecik orada bulabileceğiniz ve üzerinde yürüyebileceğiniz bir yol değildir - hayır. Yürüdükçe onu oluşturursunuz, yürüyüşünüz onu belirler. 

Aydınlanma yolunun,  gök yüzündeki bir kuşun uçuşuna benzediği söylenir: ardında ayak izi bırakmaz, hiç kimse, kuşun ayak izini izleyemez. Herbir kuş, bulunduğu yeri kendi oluşturmak zorundadır fakat uçmaya devam ettikçe bunlar yok olur. Benzer bir durum, bir lider ve onu izleyen kimse arasında görülür.  Yalnızca bana inanın ve beni izleyin " diyen insanların aydınlanma hakkında hiçbir şey bilmediklerini söylüyorum. Eğer, bunu bilmiş olsalardı, bu sözü söylememiş olurlardı, çünkü, aydınlanan herhangi bir kimse, arkasında herhangi bir ayak izi bırakmadığını bilir; şimdi insanlara "Gelin ve beni izleyin" demek anlamsızlıktır.''


Osho

Osho - Egonun Kabuğunu Kırmak ve Aşık Olmak


Bana gelip aşktan korktuğunu söyleyen insanların sayısının çokluğu beni her zaman şaşırtmıştır. Aşk korkusu nedir? Bunun nedeni birisini gerçekten sevdiğinde egonun eriyip kaybolmaya başlamasıdır. Ego ile birlikte sevemezsin, ego bir engele dönüşür. Ve sen kendinle diğer kişi arasındaki engeli kaldırmak istediğinde ego, "Bunun sonu ölüm olacak, dikkat et!" der.

Egonun ölümü senin ölümün değildir, egonun ölümü gerçekte senin yaşam olasılığındır. Ego sadece senin etrafındaki ölü bir kabuktur, o kırılıp atılmalıdır. O varlığa doğal bir şekilde erişir; tıpkı bir seyyahın elbiselerinin, bedeninin üzerine tozları toplaması gibidir. Ve o bu tozdan kurtulmak için yıkanmak zorundadır. Biz zaman içerisinde ilerlerken tecrübelerimizin, sahip olduğumuz bilginin,
yaşamış olduğumuz hayatın, geçmişin tozunu toplarız. Bu toz egoya dönüşür. O birikir ve kırılıp atılması gereken etrafındaki bir kabuğa dönüşür. Kişi her gün, aslında her an yıkanmak zorundadır. Böylelikle bu kabuk asla bir hapishaneye dönüşmez.

Egonun nereden geldiğini, köklerini anlamak faydalı olacaktır.
Bir çocuk, özellikle insan evladı doğar ve mutlak surette çaresizdir. O başkalarının yardımı olmadan hayatta kalamaz. Hayvanların, ağaçların, kuşların yavrularının pek çoğu anne babası olmaksızın,
toplum olmaksızın, aile olmaksızın hayatta kalabilir. Arada bir yardıma ihtiyaç duyulsa da bu çok küçük bir şeydir; birkaç gün en fazla birkaç ay. Ancak insan evladı öylesine çaresizdir ki başkalarına
yıllar boyunca bağımlı kalmak zorundadır. Köklerin aranması gereken yer burasıdır.

Niçin çaresizlik insan egosunu yaratır? Çocuk çaresizdir, başkalarına bağımlıdır ama ancak çocuğun cahil zihni bu bağımlılığı sanki kendisi dünyanın merkeziymiş gibi yorumlar. Çocuk, "Ne zaman ağlarsam annem hemen koşar, ne zaman acıksam sadece bir işaret vermeliyim ve meme bana verilir. Ne zaman altım ıslansa sadece azıcık bağırmak ve birisi gelir ve elbiselerimi değiştirir" diye düşünür. Çocuk bir imparator gibi yaşar. Aslında o kesinlikle çaresizdir ve bağımlıdır ve anne baba, aile ve onun bakıcıları onun hayatta kalmasına hep birlikte yardım ediyorlar. Onlar çocuğa bağımlı değildir, çocuk onlara bağımlıdır. Ancak çocuğun zihni bunu, sanki o dünyanın merkeziymiş gibi algılar. Sanki tüm dünya onun için varmış gibi yorumlar.

Ve çocuğun dünyası elbette başlangıçta çok küçüktür. O anne, bakıcı ve kenarda duran babadan oluşur; çocuğun tüm dünyası budur. Bu insanlar çocuğu sever ve çocuk giderek daha çok ve daha çok egoist hale gelir. O kendisini varoluşun tam merkezinde hisseder ve bu şekilde ego yaratılır. Bağımlılık ve çaresizlik aracılığıyla ego yaratılır. Aslında çocuğun gerçek durumu düşündüğünün tam tersidir, böylesi bir egoyu yaratmak için gerçek bir neden yoktur. Ancak çocuk tamamıyla cahildir, o bu şeyin karmaşıklığını anlayabilecek kapasitede değildir. O çaresiz olduğunu bilemez, o diktatör olduğunu düşünür. Ve sonra tüm hayatı boyunca diktatör olarak kalmaya çalışacaktır. O bir Napolyon, bir İskender, bir Adolf Hitler haline gelecektir; senin başkanlarının, başbakanlarının, diktatörlerinin hepsi çocukturlar. Onlar çocukken tecrübe ettikleri şeyin aynısını elde etmeye çalışıyorlar; onlar tüm
varoluşun merkezi olmak istiyorlar. Onlarla birlikte dünya yaşamalı ve ölmelidir; tüm dünya onların çeperidir ve kendileri de onun merkezidir; yaşamın anlamının ta kendisi onların içinde gizlidir.
Çocuk elbette doğal olarak bu yorumun doğru olduğunu görür çünkü annesi ona baktığında annenin gözlerinde onun hayatının anlamı olduğunu görür. Baba eve geldiğinde çocuk babanın hayatının anlamının kendisi olduğunu hisseder. Bu üç ya da dört yıl sürer. Ve hayatın başlangıcındaki yıllar en önemli yıllardır; bir kimsenin hayatında asla aynı potansiyele sahip bir zaman olmayacaktır.

Öğrenme ve bilinç aşamaları


"Ne zaman bir şeyi iyi öğrenseniz, aynı öğrenme aşamalarından geçersiniz:

•   Bilinçsiz Yetersizlik. (Bilmediğimizi bilmiyoruz.) Bir şeyi öğrenmeyi denemeyi düşünmeden önce, bu beceride ne kadar yetersiz olduğunuzun farkında değilsinizdir; bunu daha düşünmemişsinizdir bile.

•   Bilinçli Yetersizlik. (Bildiğimizi bilmiyoruz.) Yeni bir beceriyi öğrenmeye başladığınızda, yetersizliğinizin farkına varırsınız.

•   Bilinçli Yeterlilik. (Bildiğimizi biliyoruz.) Biraz alıştırmadan sonra, bir beceride yeterlilik gösterir hale gelebilirsiniz ama becerinin büyük bir kısmı hala bilinçli olarak yapılmaktadır. Ne yapıyor olduğunuzu düşünmeniz gerekmektedir.

•   Bilinçsiz Yeterlilik. (Bilmediğimizi biliyoruz.) En sonunda, beceriyi, bilinçsizce yapabileceğiniz bir noktaya ulaşabilirsiniz. Onu, bilinçli bir dikkat göstermeden kendiliğinden yaparsınız.

Ne zaman bir şey öğrensek kaçınılmaz olarak bu aşamalardan geçeceğimizi bilince, yol boyunca yapacağımız kaçınılmaz hatalara karşı kabullenici ve hoşgörülü olabiliriz."

OSHO-Çocuk / Kendin Olma Özgürlüğü (Children Freedoom to be Yourself)


Çocuk anne babalar tarafından çirkin şekillerde koşullandırılıyor. Anne baba koşullandırması dünyadaki en büyük köleliktir. Bu tamamıyla ortadan kaldırılmalıdır. Sadece o zaman insan, ilk defa, gerçekten özgür, hakikaten özgür, sonuna kadar özgür olacaktır, çünkü çocuk insanın babasıdır. 
Şayet çocuk yanlış bir şekilde büyütülürse o zaman tüm insanlık yanlış yöne gider. Çocuk tohumdur. Şayet tohumun kendisi zehirlenmişse, bozulmuşsa, o zaman özgür bir insan bireyi için hiçbir umut yoktur, o zaman bu rüya asla gerçek olamaz. Kişilik senin içinde, senin doğanın içinde anne baba, toplum, din adamı, politikacı ve eğiticiler tarafından üretilmiştir. Onların tüm amacı her çocuğu, kurumsallaşmış olan topluma uyum sağlayacak şekilde sakatlamaktadır, her çocuğu mahvetmektedir. 
Bir korku vardır: Şayet çocuk en başından itibaren koşullanmadan bırakılırsa o öylesine zeki, öylesine tetikte ve farkında olacaktır ki onun tüm yaşam tarzı bir başkaldırı olacaktır. Ve hiç kimse asileri istemez; herkes boyun eğen insanlar ister. Anne babalar boyun eğen çocukları sever ve unutma ki boyun eğen çocuk en aptal olandır. Başkaldıran çocuk ise zeki olandır ama ona saygı duyulmaz ya da o sevilmez. Öğretmenler onu sevmez, toplum ona saygı göstermez; o kötülenir. 
Ben ise senin çocuklara saygı duymanı isterim.

Osho

OSHO-Ben Dini Değil Dindarlığı Öğretiyorum


Din insanların anladıkları şey değildir. Din Hıristiyanlık değildir. Hinduizm değildir. Müslümanlık değildir. 
Dünyada var olan tüm dinler -ki sayıları hiç az değildir, dünyada üç yüz din vardır- ölü kayalardır. Onlar akmazlar, onlar değişmezler, çağla birlikte hareket etmezler. 
Tüm sözde dinler yaşantınızı, sevginizi, sevincinizi yıkarak ve kafalarınızı Tanrı hakkında, cennet ve cehennem, reenkarnasyon (genedoğum) ve çeşitli saçmalıklar hakkında fantazilerle, kuruntularla ve halüsinasyonlarla doldurarak size mezar kazıyorlar. 
Hakiki dindarlığın peygamberlere, kurtarıcılara, kutsal kitaplara, kiliselere, papalara, rahiplere ihtiyacı yoktur çünkü dindarlık yüreğinizin çiçek açmasıdır. O varlığınızın en merkezine ulaşmaktır. Ve varlığınızın en ortasına ulaştığınız an bir güzellik, saadet, sessizlik, ışık patlaması olur. Tümüyle farklı bir kişi olmaya başlarsınız. Yaşamınızda karanlık olan her şey ve yaşamınızda yanlış olan her şey kaybolur.

Osho

OSHO-Altın Gelecek (Golden Future)


Her zaman yaşam nehriyle birlikte git. Asla akıntıya karşı gitmeye, nehirden hızlı akmaya çalışma. Sadece mutlak bir rahatlık içinde, her an kendini yuvada, rahat ve varoluşun içinde huzurlu hissederek git. 
Unutmaman gereken şey yaşamın kısa değil sonsuz olduğu ve bu yüzden de aceleye hiç gerek olmadığıdır. Acele etmek yalnızca bir şeyleri kaçırmana neden olur. Varoluşun acele içinde olduğunu gördün mü hiç? Mevsimler zamanında gelir, çiçekler zamanı gelince açar, ağaçlar hayat kısa diye hızla büyümek için koşuşturmazlar. Tüm varoluş yaşamın sonsuzluğunun farkında gibi görünür. 
Biz hep buradaydık ve hep burada olacağız; tabi ki aynı biçimlerde, aynı bedenlerde değil. Yaşam evrimleşmeye, daha yüce evrelere erişmeye devam ediyor. Ama bunun bir sonu olmadığı gibi, bir başlangıcı da yok. Başlangıçsız bir yaşamla, sonsuz bir yaşamın ortasında var oluyorsun. Daima bu iki taraflı sonsuzluğun ortasında yer alıyorsun. 
Varoluşun gizemlerini soruşturmaya bıraktığın anda varoluş kapılarını sana açar, seni buyur eder. Ve varoluşun gizemlerine bir misafir olarak girmek onurlu bir şeydir. Doğaya saldırmak, doğayı zorlamak ise barbarlıktır. Altın gelecek işte bu olacaktır; bilim varoluşla bir mücadele veya çekişme yerine bir aşk ilişkisine girdiğinde; onunla tezat olarak değil, derin bir ahenk, derin bir dostluk içinde var olabildiğinde.

Osho

Kendini Sev - Osho

Kendini sev ve izle – bugün, yarın, her zaman. Gautama Buda’nın en önemli öğretilerinden biri ile başlıyoruz: Kendini Sev.
Dünyadaki tüm gelenekler size tam tersini öğretir- uygarlıklar, kültürler,dinler. Onlar şöyle der : Başkalarını sev, kendini sevme. Ve bu öğretinin ardında kurnaz bir strateji yatar.

Ve öğretilerini çok mantıklı sunarlar, derler ki, “Eğer kendini seversen egoist olursun; eğer kendini seversen narsist olursun”. Bu doğru değil.
Kendini seven bir insanda ego olmaz. Kendini sevmeden başkalarını seversen, sevmeye çalışırsan, ego ortaya çıkar. Misyonerler, sosyal reformistler, topluma hizmet edenler dünyadaki en büyük egolara sahiptir – bu doğaldır, çünkü kendilerini üstün insan sanırlar. Sıradan değildirler – sıradan insanlar kendilerini severler.

Aşk görev tanımaz. Görev bir yük, bir formalitedir. Aşk bir keyif, paylaşımdır; gayrı resmidir. Seven kişi asla yaptıklarını yeterli bulmaz; hep daha fazlasının mümkün olduğunu düşünür. Seven kişi asla “Diğerine karşı yükümlülüğümü yerine getirdim” diye düşünmez. Tam tersine, “Aşkım kabul edildiği için ben yükümlülük altındayım. Armağanımı geri çevirmeyerek, kabul ederek beni ona mecbur bıraktı” diye düşünür.

Ama yüzyıllardır köklerin kesiliyor, zehirleniyor. Kendini sevmek konusunda gözlerin korkutuldu – halbuki aşka doğru atılan ilk adım ve ilk deneyim. Kendini seven bir insan başkalarını da sayar çünkü bilir ki : “Ben neysem başkaları da öyle. Benim aşktan, saygıdan, gururdan hoşlandığım gibi başkaları da hoşlanıyor.” Temel özellikler konusunda birbirimizden farkımız olmadığını bilir; hepimiz biliriz. Aynı kurala göre oynuyoruz. Buda der ki, aynı sonsuz kanuna tabiyiz – aes dhammo sanantano. Ayrıntılarda farklılık gösterebiliriz – bu çeşitlilik yaratır, güzeldir – ama temelde hepimiz aynı doğaya aitiz.
Kendini seven insan aşktan öylesine keyif alır, öyle mutlu olur ki aşkı taşmaya, başkalarına ulaşmaya başlar. Ulaşmak zorundadır! Seversen paylaşmak zorundasındır. Sonsuza dek kendini sevemezsin, çünkü bir şeyi apaçık göreceksin: eğer bir kişiyi, kendini sevmek bu kadar keyifli ve güzelse, aşkını pek çok kişi ile paylaşmak kimbilir daha ne kadar zevkli olacak!

Ama aşkın en baştan başlaması gerekir. Aşkın şu ilk adımla başlaması gerekir :
Kendini sev.
Kendini lanetleme. O kadar çok lanetledin ki, üstelik hepsini kabullendin. Şimdi kendine zarar veriyorsun. Kimse seni yeterince değerli bulmuyor., Tanrı’nın yarattığı bir güzellik olarak görmüyor; hiç kimse kendine ihtiyaç olduğunu düşünmüyor. Bunlar zehirli fikirler ama sen zehirlemişsin.

Kendini suçlarsan nasıl gelişirsin? Nasıl olgunlaşabilirsin ?

Diyorlar ki, “insanlığı, anayurdunu, ülkeni, hayatı, varoluşu sev.” Büyük laflar ama tamamen anlamsız. Sen hiç insanlık ile karşılaştın mı ? Hep insanlarla karşılaşıyorsun – ve ilk karşılaştığın insanı lanetliyorsun, o da sensin.
Kendine saygı duymadın, kendini sevmedin. Şimdi tüm yaşamın başkalarını lanetleyerek geçecek. İnsanlar bu nedenle herşeyde kusur arıyorlar. Kendilerinde kusur buluyorlar – başkalarında nasıl bulmasınlar ? Üstelik bulmakla kalmayıp büyütüyorlar, koskocaman hale getiriyorlar.Bu tek çıkış yolu gibi görünüyor; bir şekilde, gururunu kurtarmak için, böyle yapmak zorundasın. İşte bu nedenle bu kadar çok eleştiri ve bu kadar az sevgi var.
Ben bunun Buda’nın en güçlü sutralarından biri olduğunu söylüyorum ve ancak aydınlanmış bir kişi sana böyle bir görüş sunabilir.
Diyor ki, Kendini sev…Bu radikal bir değişimin temelini oluşturabilir. Kendini sevmekten korkma. Tamamen sev ve şaşıracaksın: Tüm kendini suçlamalardan, kendine saygısızlıklarından kurtulduğun gün, kendini değerli ve varoluşun sevgisine layık hissettiğin gün – işte o gün kutsal bir gün olacak. O günden itibaren insanları olduğu gibi göreceksin ve merhametli olacaksın. Ve bu sonradan edinilmiş türden bir merhamet olmayacak; doğal, içten bir duygu olacak.

Kendini sev, diyor Buda, ve hemen sonra da izle diye ekliyor. Bu Buda’nın meditasyona verdiği ad. İlk şart kendini sevmek ve sonra izlemek. Kendini sevmezsen ve izlemeye başlarsan, intihar etmeye kalkabilirsin. Bir çok Budist intihar etmeye niyetlenir çünkü sutra’nın ilk kısmına dikkat etmezler. hemen ikinci kısma geçerler: “Kendini izle.” Hatta, ben Dhammapada hakkında, Buda’nın sutraları hakkında, o ilk bölüme dikkat çeken tek bir yoruma dahi rastlamadım. : Kendini sev!

Kendini sevmenin kendini tanıma ve izlemeye zemin hazırladığını kimse düşünemiyor…halbuki kendini sevmezsen kendinle yüzleşemezsin. Kaçarsın. İzlemenin kendisi de kendinden kaçış halini alabilir.
İlk adım : Kendini sev ve izle – bugün, yarın, her zaman.
Osho’nun ‘Aşk, özgürlük ve tekbaşınalık’ kitabından

Başmelek Mikail'den Aydınlanma Yolunda Mesajlar


Aydınlanma yolunda yürüyen tam deneyimli bir spiritüel aday haline gelmeniz için gerekli olan bilgiyi bir araya getirmenize yardımcı olacak bazı önemli anahtar noktaları size vermemize izin verin lütfen:

Duygusal beden bir aynadır
Dış uyarılara yanıt verir; başka insanlar, olaylar, duygusal bağlanmalar ve bağımlılıklar gibi. 
Hayat yolunda nazikçe ve saygıyla ilerleyin. Ayırt ederek yumuşak konuşun. Hareketlerinizin Tanrı Benliğinizin saflığını yansıttığını ve başkalarının takip etmesi için Işıktan ayak izleri bıraktığını görün. 
Kozmosta olduğu gibi Ruhunuzun da gel-git döngüleri vardır. 
Ruh, yeni bir deneyim döngüsü için BEN'İM Varoluşundan yaşam Özünü kendine çeker. Bu döngünün sonunda, yaşam Özü, yavaşça çekilir ve fiziksel ölüm ile sonuçlanır; fakat, gerçek Siz, Ruhsal formunuzla yaşamaya devam edersiniz çünkü siz ölümsüzsünüz.
 Üçüncü / dördüncü varoluş boyutunun illüzyonuna kapılmış olan uykudaki bir insana nazaran Ruhun dürtü ve etkileri, farkındalık yoluna adım atmış bir Varlıkta çok daha güçlüdür
Yükseliş merdiveninde yukarı tırmanmak için Ruhsal bilincinizin sürekli genişleyen halini sürdürmek için çabalamalısınız. 
Yeni Dünya Hizmetkarlarının arasında olacak olanların birbirlerini fark etmelerinin zamanıdır. 
Eleştiri, egonun ve alt zihnin işidir. Eleştirmek ya da kendinde veya başkalarında kusur bulmak aşırı zararlı bir şeydir. Dikkatinizi odakladığınız şeye enerji verirsiniz; bu nedenle, her şeyin ve herkesin içindeki iyiliği görmek çok önemlidir.
 Yapıcı eleştiri, bazen gerekli olabilir. Ancak, sadece bir kişinin zararlı bir tavrını düzeltmek, doğru şekilde harekete geçmesini ya da uygun yönü bulmasını sağlamak üzere kullanılmalıdır. 
ANCAK DENEMEKTEN VAZGEÇTİĞİNİZDE BAŞARISIZ OLURSUNUZ. Zaman kaybedebilirsiniz; ancak, her hatanızdan deneyim kazanmalısınız. Büyüme ve bilgi, ne yapmamak gerektiğini öğrenmekten ve seçip gayret gösterdiğiniz alanda usta olmanıza yardım edecek becerileri geliştirmekten gelir. 
Düşük titreşimli enerji, Ruhunuzun Şarkısında uyumsuz frekanslar yaratır. Uyumsuz titreşimler, ortaya çıktığı bölgede ya da fiziksel bedende odaklandığı noktada rahatsızlığa neden olur
Negatif enerji kalıpları yeterince güçlü ise, hastalık yaratabilir ve nihayetinde tüm bedeni sarmasına neden olabilirsiniz. Yüksek Benliğiniz, rehberleriniz ve melek yardımcılarınız vasıtasıyla duygusal bedeninizin kontrolünü ele geçirmelisiniz ki Kozmik gerçeğin ince frekanslarının alıcıları haline gelebilesiniz. 
Zihninizi, bozuk, negatif, yıpratıcı düşüncelerden arındırmalısınız. Tanrı-bilincinin kozmik kütüphanelerinden gelen bilgileri ancak temiz bir beden alıp yansıtabilir. 
Ruhsal bir arayışta olan kişi, toplumun fikirlerine, yargılarına ya da başarısızlıklarına önem vermeyi reddeder. 
Adaylar, bilgileri ya da amelleri ile değil titreşim frekansları ya da Işık katsayıları ile fark edilirler.
Unutmayın, sevgililer, RUH BENLİĞİNİZDEN GELEN ÇAĞRI SİZ O ÇAĞRIYI ÖNEMSEYENE KADAR YANKILANMAYA DEVAM EDECEK. 
Birçoğunuz gerçek görevlerini yerine getirmeye başladı ya da getirmeye hazır; göreviniz ne olursa olsun, mutlak hedefin Yaratıcının Sevgi / Işığını taşımak olduğunu sakın unutmayın.
Geleceğin belirsiz olduğunun ve herkesin, çeşitli seviyelerde acı ve rahatsızlık deneyimlediğini biliyoruz. Mucizelere ve kaydettiğiniz gelişmeye odaklanmanızı, dünyanızda meydana gelen büyük değişimlerden geçerken kitlesel korkuların zihninizi etkilmesine izin vermemenizi istiyoruz. 
Bilin ki birlikte tüm sıkıntıların üstesinden geleceğiz. 
Sevgili varlıklar, kendinizi yalnız hissettiğinizde ya da şüphe veya umutsuzluk içindeyken, Işık Piramidinize gelin, bizi sizi içinde olduğunuz hal içinden çekip çıkaracak ve size cesaret ve ilham vereceğiz. Yalnız ya da sevgisiz hissettiğinizde, kalp merkezinize dönün; biz orada olacağız, sizi Anne / Baba Tanrımızın parlak sevgisi ile doldurmak üzere bekliyor olacağız. BEN sizin daimi yoldaşınızım.
Ben BAŞMELEK MİKAİL.

www.reikiyasam.com

Kişisel Rüya Yastığı Nasıl Hazırlanır


  Rüya görme sağlıklı bir beyin için 
gereklidir. Rüya bilinçaltının beyinle iletişime geçmesiyle 
gerçekleşir. Bilinçaltı bizimle iletişim kurmak için semboller ve 
kelimeler seçer, rüyalar genelde bir şeylerin sembolleşmesidir. Bilinçaltı genelde şartlanmaları kullanır,bazen 
oldukça zorlu şekillere dikkat etmeliyiz.

Eğer bilinçaltı bizim duygularımıza katlanamadığımızı 
hissederse,problemlerimizi bize parçalar halinde sunmaya başlar.
Bu genellikle olayların şu anki durumunun sembolik olarak açığa 
çıkmasıdır. İlk yazılanları kabul ediyorsak,rüya görebiliriz 
demektir. Sonra rüya huzurla beraber gelişmeye başlayacaktır.

Rüyalar cevapları içerir.önemli bir şey hakkında düşünüyorsanız ve 
sorununuz varsa karar vermeden önce uyuyun,bilinçaltınız size 
çözümleri ulaştıracaktır.İmajlar ve olaylar herkesin kişisel 
bilinçaltına göre şekillenir.

Belirli amaçlar için rüya yastığı yaparken en iyi yol bilinçaltınızın 
problemler ve çözülmelerde sizinle çalışmasını sağlamaktır.
Rüya yastığı aynı zamanda kabuslarla başa çıkmanızda da size yardımcı olur.

geleneksel olarak,bazı bitki ve yağlar belirli amaçlar için 
kullanılır. Aşağıdaki listede kişisel rüya yastığınızı hazırlamak için 
otların listesi vardır.
Kararı siz vereceksiniz.


YAĞLAR:
bergamot:(nane içermemeli)stresi alır,rahatlatır ve sakinleştirir.

yasemin:ruhsal rüyaları sağlar,sakinleştirir,depresyonu kaldırır,huzur verir.

sümbül:kabusları durdurur.

lavanta:rahat ve derin uyku sağlar.

leylak: Geçmiş yaşamın anımsanmasına yardımcı olur.

mimosa: Gerçekleri gösterir,gelecek olayları gösterir,kararlara 
yardımcı olur.


BİTKİLER:

melekotu: geleceği gösterir ve rüya görme gücünü arttırır.

anason:kabusları geri püskürtmek için bir parça kullanılır.

defne yaprağı:negatif enerjiyi geri iter,yaratıcılık sağlar.

sedir:kötü rüyaları uzaklaştırmaya yardımcı olur.

karanfil:güçlü kokusu olduğu için ufak bir miktar kullanın. geçmiş acıları tarihe gömmenize yardım eder.

şerbetçi otu:şifa ve rahat uyku verir.

mercan kök:depresyonu azaltır.

pelin otu:kehanet rüyaları ve imgeleme

katır tırnağı:kötü rüyaları kovar

biberiye:güçlü kokusundan dolayı az kullanın.kabuslardan uzak 
tutar,baş ağrılarını engeller.

baldıran/kedi otu:derin rahatlama,bazı kediler kedi nanesi gibi bunu da 
severler onları bu bitkiden uzak tutun!!!

sarı kantaron:ruhları kovar.

Yazar:DJ CONWAY
kaynak: meditasyon.biz

Kartalın Doğuşu


 Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok ciddi ve zor bir kararı vermek zorundadır.     

Kartalın yaşı 40′a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzunlaşır ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır.     
Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada iki seçimden birisini yapması gerekir. 
Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir.

Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır.    
Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. 
Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 

5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.   

 Kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız. Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan, geleneklerimizden ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız. Ancak geçmişin gereksiz yüklerinden kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlardan tam olarak yararlanabiliriz. 

Çakralar ve Renkler

Renklerin enerjisel boyutları olduğunu biliyor musunuz?

Günlük hayattı kullandığımız renkler psikolojik ve fiziksel olarak yaşantımızı fazlasıyla etkiliyor.

Renkler hormonal salgılarımız üzerinde de oldukça etkili.
Renkler ile bağışıklık sisteminizi güçlendirebilirsiniz.
Auranız güçlenir ve genişler, olumsuzlukların sizi etkilemesini engeller.
Çakralarımız renk enerjisi ve reikiyle temizlenir, güçlenir, enerjimizi dengelerken sağlığımızı koruruz.
Ruhsal ve duygusal tedaviye yardımcı olur.
Renkler, psikolojik kökenli hastalıkları tedavi eder.
Depresyon ve strese karşı korur.
Daha genç ve zinde kalmanızı sağlar.
Mevcut hastalıklarınızın tedavisine yardımcı olur.
Kötü alışkanlıklardan kurtulmanızı sağlar.
Kronik ağrılardan kurtulmanızı sağlar, ağrı ve acıyı dindirir.
İlaçların yan etkisini azaltır.
Vücuda zarar veren toksinlerden arındırır.
Uykusuzluk ve cinsel problemleri çözmenize yardımcı olur.

RENK ETKİLERİ ve KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ

Enerjilerin bedeninize girmesine izin vermekle sahip olduğunuz enerji akışını hızlandırmış olursunuz.
Her insanın bünyesi ve enerji akışı değişiktir.
Enerji akışı sesler, (koku çiçekler ve değerli taş, düşünceler ve tabi ki RENKLER VE REİKİ İLE sağlanır.
Her rengin kendine ait karakteristiği tedavi gücü, yansıtma ve emme özelliği vardır.

ANA RENKLER

Kırmızı yeşil mavi ışık tayfının ana rengidir.
Bu üç rengin çeşitli kombinasyonlarında diğer ikinci grup renkler meydana gelir. Birinci grup renkle ikinci grup renkler birleşince üçüncü grup renkler meydana gelir.
Örneğin kırmızı ve yeşil, sarı ışığı oluşturur. Kırmızı, yeşil, mavi eşit miktarlarda birleşirse beyaz ışık üretir. Ayrıca renkler psikolojik açıdan sıcak renkler ve soğuk renkler olarak değerlendirilir. Kırmızı sıcak renk mavi ise soğuk renk grubunda yer alır.

KIRMIZI IŞIK ENERJİSİ - 6000-6700 AU (ANGSTROM)

Kırmızı duygularımızı ve tutkularımızı harekete geçirir.
Kırmızı, canlandırıcı bir renktir. Dalga boyu yüksek, titreşimi kısadır. Özellikle kök çakraları harekete geçirir. Bu renk, üşütmelerdeki dolaşım bozukluklarında ve tükürük bezi rahatsızlıklarında tedavi amacıyla kullanılabilir.
Ayrıca intikam, kin, mantıksız bir cesaret, aşk ve seks duygularını da harekete geçirir. Kırmızı, aşırısı, duygusal düzensizliklere ve depresyonlara yol açar diğer taraftan pembe rengin varlığı fiziksel güç üzerinde zayıflatıcı etkiye sahiptir. Özetle, kırmızı, vücut sıcaklığını arttırmak ve kan dolaşımını hızlandırmak için çok uygun olan bir renktir.

SARI IŞIK ENERJİSİ- 5800-5900 AU

Sarının en etkin olduğu yer solar pleksus çakrasıdır. Bu renk kişinin zihinsel faaliyetlerini her yönüyle etkiler. Moral bozukluğunu ortadan kaldırıp kişiye yeni yaşama sevinci gücü verir. İyimserlik duygularını artırır. Sarı renk mide, bağırsak ve mesane rahatsızlığında önemli rol oynar.
Sarı vücut fonksiyonları, zihin ve zeka üzerinde çok olumlu etkisi vardır. SARI, güneş ışığının, gençliğin, memnuniyetin ve sevincin rengidir.

MAVİ IŞIK ENERJİSİ - 4700-5000 AU

Mavi, eşsiz bilincin, gerçeğin, uyumun, sakinliğin ve umudun rengidir. Mavi enerji sistemimizi serinletip dinlendirir. Mavi renk boğaz çakrası üzerinde etkilidir. Yüksek tansiyonun düşürülmesi ve çeşitli boğaz sorunları giderilmesinde etilidir.
Kırmızı renk, tutkuları karıştırırken, mavi onları yatıştırır ve susturur. Mavinin daha yumuşak tonları, sinirleri sakinleştirebilir. Mavi, sessizleştirici ve sakinleştirici bir renktir ve azılı suçluların ve zihinsel rahatsızlığı bulunan hastaların odalarında kullanılır. Negatif yüzüyle çok fazla mavi, iç karatıcı (moral bozucu) olabilir ve hüzünlü (mavi) hisleri getirebilir, aksi halde sağlıklı insanlar açığa çıkaracaktır. Maviyle beraber yeşil, sanat ve müzikte, kabiliyeti ve yaratıcılığı en yüksek seviyede harekete geçirebilir.

TURUNCU IŞIK ENERJİSİ - 5900-6000 AU

Turuncunun hara çakra merkezini üstünde etkisi büyüktür. Neşenin ve yapıcılığın rengidir. Bu rengin vücut içinde en çok etkin olduğu yer, adale sistemimizdir.
Turuncu enerjik aktiviteyi de arttırır. Ama turuncunun aşırı kullanımı, büyük nevrozları ve huzursuz davranışları doğurabilir.
Pek çok meyve ve sebze, renk olarak, turuncu veya turuncu-kırmızıdır. Böylece turuncu, beslenmeye dair bir renk haline gelir. Turuncu maddelerin çekim gücünü temsil eder.
Karakteristik olarak, sarı renk, güneş ışığının giremediği karanlık bir odayı daha parlak hale getirir. Sarı meyveler ve sebzeler, bağırsaklar için laksatif bir etki yapma ve sinirleri sakinleştirme eğilimindedirler.
Ne var ki, negatif yüzüyle sarı, çok fazla kullanıldığında, aklı ve sinirleri gereğinden fazla uyararak, yıkım noktasına kadar gidebilecek zihinsel rahatsızlığa sebep olabilir. Negatif titreşimlerinde sarı, aynı zamanda korkaklığın, ön yargının ve yıkıcı egemenliğin rengidir.

YEŞİL IŞIK ENERJİSİ - 5000-5500 AU

Herkes bilir ki yeşil, doğanın rengidir ve en çok bulunan renktir. Yeşil renk enerjimizi arttırır pozitif yüzüyle yeşil, yatıştırıcı, iyileştirirci, huzurlu ve sakindir.
Yeşilin iyileştirici gücü büyüktür. Yeşilin etkili olduğu bölge kalp cakrasıdır. Negatif yüzüyle yeşil, bencilliği, kıskançlığı ve tembelliği temsil eder. Çok koyu yeşil, iç karartıcı ve hatta güçten düşürücü olabilir. Bahar yeşili, yeni yaşamı, (yeniden canlanmayı) neşeyi ve memnuniyeti temsil eder.

INDIGO (Çivit Mavisi/Lacivert) IŞIK ENERJİSİ

Tayfta indigo, mavi ile mor arasında bulunmaktadır. Bu rengin en önemli etki alanı alın çakrasıdır. Lenf ve salgı bezleriyle birlikte bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlar. Beynin her iki yarımküresi uyumu üzerinde olumlu etki sağlar. Bu rengin enerjisi vücudun toksinlerden arınmasını sağlar.
Lacivertin bilinçaltı duyguları ve sezgiyi güçlendiren bir etkisi vardır. Negatif yüküyle indigo durgunluğu, zihinsel yorgunluğu, başarıdan yoksunluğu temsil eder.

MOR IŞIK ENERJİSİ- 300-4600 AU

Bu rengin en önemli etki alanı taç çakradır.
En hızlı titreşime ve en kısa dalga boyuna sahiptir. Mor iyi niyeti temsil eder.
Vücudun iskelet yapısını etkiler, fiziksel ve ruhsal dünyamız arasında sağlıklı bir denge kurmamızı sağlar. Ayrıca mor insanların rüya aktivasyonunu geliştiren meditasyon rengidir.

kaynak: blogmilliyet.com.tr Nilgün Aktaş

İş Görüşmelerinde sorulabilecek 100 soru ..


Ciddiyetle hazırlanmış, gerekli bilgileri içeren tanıtıcı bir CV sizi görüşmeye çağırtabilir. Ancak unutmayın sizi işe CV değil, bu görüşmenin sonucu aldıracak. Peki bu görüşmelerde işverenlerin sorduğu sorular neler gelin onlara bakalım.

İş Dünyasında Son Moda Meslekler


profiline bakın

Nosyon yaratıcısı… Düşünce geliştirme direktörü… Gerçeklik yöneticisi… 
Bunlar şimdilik yabancı olduğunuz terimler olabilir. Ne işe yaradıkları konusunda kafanızda ciddi şüpheler de uyandırabilir. Ancak bir gerçek var ki, gelişen teknoloji, küreselleşme ve artan rekabet iş dünyasına yeni iş kolları, yeni fonksiyonlar ve dolayısıyla yeni kimlikler kazandırıyor. İşte ileride kartvizitlerde karşılaşabileceğiniz birbirinden ilginç unvanlar:

Bilinç Altına Yönelik Etkileme Yöntemleri Ve Subliminal Reklamlar


Bilinçaltını etkilemeyi amaçlayan reklamlara (mesajlara) subliminal reklam adı verilir. Genel olarak “bilinçaltına yönelik mesajlar/ reklamlar” olarak ifade edebiliriz. Bu tip mesajlar üç şekilde uygulanır:

1-Reklam afişleri logoları ve benzeri nitelikteki görsel malzemenin içine saklanmış şekil kelime ve rakamlar yoluyla

2-Gözle algılanamayacak kadar kısa süreyle ve sık patlayan flaşlar şeklinde sinema ya da televizyon görüntüsü yoluyla

3-İşitsel yollarla

Bu yöntem bir ürünün reklâmını yapmaktan bir inancın ya da görüşün propagandasını yapmaya kadar varan geniş bir perspektifte kullanılmaktadır. Görsel ve işitsel olarak algılanamayan da ziyade bilinçaltı düzeyinde algılanan söz resim görüntü ve biçimlerden oluşur.

Örneklerine geçmeden evvel bu sistemin kurgulandığı işleyiş üzerinde durmak istiyorum

Farkındalık nedir?


* Farkındalık bir şey yapmaya çalışmak değildir. 

* İyi bir insan olmaya çalışmak değildir.
* Hareketlerine çeki düzen vermeye çalışmak değildir.
* Kibar olmaya çalışmak sakin olmaya çalışmak da değildir
FARKINDALIK SADECE VE SADECE NORMAL YAŞANTINIZA DEVAM EDERKEN YAPTIĞINIZ HERŞEYİ İZLEMEYE ÇALIŞMANIZ VE ŞAHİT OLMANIZDIR.
Hırsızlık yapıyorsanız yaptığınız hırsızlığı izlersiniz. “Şu an hırsızlık yapıyorum” . Cinayet işliyorsanız “Şu an cinayet işliyorum”. Birini seviyorsanız “Şu an birini sevmeye başlıyorum” ya da biriyle tartışıyorsanız “şu an arkadaşımla tartışıyorum” diyebilmektir. Elbette bunu diyebilmek için kendimize sanki dışarda bir kamera varmış da oradan bakıyormuş gibi tepkisiz ve yorumsuz izlemeliyiz.


Unutmayın farkındalık uygulamaları ile amacımız ;

- Yorum (insanlar veya olaylar hakkında yorum yapmak)
- Önyargı (insanları veya olayları yargılamak)
- Kendinden ve sevdiklerinden bahsetmek (Sana Sorulmamasına Rağmen )
- Sana sorulmadan konuşmak (Ben burdayım demeye çalışmak , Kendini Kanıtlama çabası)

Bu dört olguya suçüstü baskın yapabilmek amacıyla (tam bu olguları yaparken) dışardaki kameradan kendimizi izleyip;