HAYATINIZI DEĞİŞTİRECEK YAZI



Hakim, karşısında ayakta duran sanık hakkında vermiş olduğu kararını okumaktadır. Kararın dayanakları, gerekçeleri açıklandıktan sonra asıl en önemli olan kısma sıra gelir. 12 yıl hapis cezası… Karar doğrudur veya yanlıştır. Verilen ceza az veya çok takdir edilmiştir.
Sanık bu cezayı hak etmediğini düşünüyor olabilir. Mağdur veya akrabaları ise yeterli bulmamışlardır belki de. Her iki tarafın avukatı da anında temyize gitmek için hazırlanmaya başlamış bile olabilirler çoktan. Ama hakim cezaya hükmetmiştir ve hiçbir itiraz, hiçbir temyiz başvurusu (ileride haklı bulunacak olsa bile, o an’a kadar) cezanın uygulanmasını durdurmaz, ceza ertelenmez, yürürlüğüne engel olunamaz.
12 yıl… 
Jandarmalar sanığın ellerine kelepçeyi takarlar. Az sonra da alır götürürler cezaevine. Birkaç dakika öncesine kadar sanık, şu anda ise artık hükümlü olan kişi pek çok şey söylemek isteyebilir. Sözcükler boğazına da düğümlenebilir, ağzından çıt çıkmaz. Veya bağırmaya başlar. Cezayı hak etmiş olsa dahi, onca yıl içeri girip yatmak kolay değildir.
Şaşkınlık içinde ağza alınacak veya alınmayacak pek çok söz sarf edebilir. Kızgın veya sakin davranabilir. Metanetli veya perişan olabilir. Umursamaz görünebilir, dünya başına yıkılabilir.
Ama tek bir gerçek vardır ortada, ceza kesilmiştir artık. Ve insanın bir birey olarak boy ölçüşemeyeceği bir güç bu cezayı uygulamakta ve uygulanmasını güvence altına almaktadır.
12 yıl, az bir zaman dilimi değildir. O yüzden, aşağıdaki cümleleri kurmaya hakkınız olduğunu düşünebilirsiniz; - Bana bir gün müsaade edin de gidip hazırlanayım,  - İki gün süre tanıyın da, mahkumiyet fikrine kendimi alıştırayım, - Hiç olmazsa yarım gün verin, evime gidip banyo yapayım, - Birkaç saatliğine de olsa ailemin yanında vakit geçireyim,  - Eşimle dostumla vedalaşayım, - Yarım kalmış işlerim var, mutlaka tamamlamam gerek onları, - Çok önemli birkaç tane iş var, onlar bitirip öyle dönerim, - Traş olayım. Bir iki saat içinde gelir teslim olurum cezaevine, - Annemi, karımı ve çocuklarımı son bir kez ziyaret etmem lazım, - Üzerimi değişmem gerek. 

Hakim bu istekleri dikkate alacak mıdır? Cevap çok açık ve nettir: Hayır! Yarım kalmış pek çok iş, yapılması gereken pek çok şey, son bir kez gerçekleştirilmesi talep edilen pek çok istek olabilir geride. Arkada bırakılan neler vardır kim bilir? Ama hiçbirisine müsaade edilmez. Hemen oracıktan alınır götürülür sanık cezaevine.
 Hepsi budur. 

Hükümlü tarafından önemli görülen pek çok şey başkalarınca hiç de önemli bulunmaz. Hukuk tarafından dikkate değer görülmez, önemsenmez. Yaşam denilen ve akıp giden bu sürecin umurunda bile olmaz onca küçük şey. Belki de o kadar önemli değildir hiçbir şey aslında. Önemsediğiniz, mutlaka olmalı dediğiniz küçük büyük bir sürü şey artık sizin için erişilmezdir. Yarım kalır hepsi. Ruhen ve psikolojik olarak hazır hale gelmeniz, sevdiklerinizi ziyaret edip vedalaşmanız falan beklenmez. Yarım kalmış olduğunu düşündüğünüz ne varsa öylece kalır, yarım kalmaya devam eder. Hiç beklemiyordum, hazır değildim diyemezsiniz. Ve yaşam olduğu gibi sürer gider başkaları için. Sizi umursamadan… Bu bir acımasızlık mıdır? Kimine göre öyle. Belki… Ama belki de değildir.

 *** “İyi ki ölmedim! Köyde yapılacak yarım işlerim vardı…”  (İ.K.  -80 yaşında, hayatında geçirdiği ilk ve tek ameliyat sonrası, narkozun etkisi geçip uyanırken söylediği sözler.-)

* Ölüm ve onun yaşanma anı olan ecel de tıpkı mahkumiyet kararını veren hakim ve o kararın verildiği mahkeme gibidir. Birkaç gün sonra, birkaç dakika içinde, yıllar zarfında yapmayı, gerçekleştirmeyi, yaşamayı tasarladığınız pek çok şey vardır. Gündelik hırslarınız, kaygılarınız, işyeri sorunlarınız, çekişmeleriniz, alıp veremedikleriniz, aile içi huzursuzluklarınız veya mutluluklarınız mevcuttur. Emeklilik günlerinizi planlıyor olabilirsiniz. İşyerinizi babanızın malı sanıyorsunuzdur. Öyleyse bile, sizi hiç kimsenin oradan kaldıramayacağını düşünüyorsunuzdur. Mevkiiniz, makamınız hep yerinde duracak gibi davranıyorsunuzdur. Hele bir de küçük hesaplarla, bayağı çekişmelerle hayatınızı doldurmuşsanız, gözünüz önünüzdeki küçük kum havuzundan başka bir yeri göremez. O bir dalgada yıkılacak olan kum havuzundan dışarı çıkamazsınız.
Çocuklarınızın düğünleri nasıl yapılacak, kim nasıl geçinecek, okul ve evlilik masraflarının maddi külfetlerinin altından nasıl kalkılacak diye tasalanıyorsunuzdur belki de. Bu ay kiracınızdan alamadığınız kiranız, borcunu ödemeden kaçan müşteriniz, tahsil edemediğiniz borçlarınız, dolar veya avro düştüğü için zarar edip kaybettiğiniz elli liranız, kaybolan ve bir türlü bulamadığınız köpeğiniz, yeni almayı planladığınız arabanız, sınıfta kaldığınız dersler meşgul eden konulardır.

Ölüm geldiğinde; “hele biraz dur, bunları tamamlayayım da öyle…” veya “annemi, oğlumu son bir kez göreyim; eşimle, kızımla vedalaşayım,” ya da “biriktirdiğim paraları hiç olmazsa iki gün harcayayım”, “memleketime döneyim, evime varayım, bir hafta sonra şu diplomayı alayım,” hadi hepsini geçtim “hiç olmazsa elimi yüzümü yıkayayım” deme hakkınız bile olmaz çoğu zaman.
Ölüm hakkınızdaki hükmünü vermiştir. Karara varılmıştır.  Gündelik küçük hesaplar zaten çoktan yitip gitmiştir. Fazla söze ne gerek… Bir psikolojik danışman edasıyla, -moda tabirle- bir yaşam koçu tavrıyla veyahut da bir “hayatını değiştirebilirsin” kitabı yazarı üslubuyla ahkâm kesmeye lüzum var mı? Daha fazla uzatmayalım.
 İddia edildiği gibi hayatınızı değiştirmek sizin elinizdeyse (eğer becerebiliyorsanız) nasıl yaşayacağınıza siz karar verin.  Çünkü ölüm geldiğinde sizin karar verme hakkınız olmayacaktır. En azından neyi ne kadar kafanıza takacağınız konusunda, zihninizi meşgul eden şeyler üzerinde bir kez daha düşünün. Bu yazıyı etrafınızdakilere okutun, kendiniz ve sevdikleriniz için. 
Ama emin olun ki, bu yazıyı okumasanız da, başkalarına okutmasanız da, yazar bunu kafasına takmayacaktır... 
 Öğr.Gör. Deniz Karakurt   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder