Osho - İzleyici ol

GÖRÜNMEZ DOKUNUŞ
Her ne yapıyorsan —yürürken, otururken, yerken ya da hiçbir şey yapmadan sadece nefes alıp verirken, dinlenirken, çayırların üzerinde gevşerken— hiçbir zaman unutma ki sen bir izleyicisin.
Yeniden ve yeniden unutacaksın. Bazı düşüncelere, bazı hislere, bazı duygulara dalacaksın; herhangi bir şey seni izleyenden uzaklaştıracak. Hatırla ve koşup izleme merkezine geri dön.
Onu sürekli bir içsel süreç yap... Hayatın nasıl kendi niteliğini değiştirdiğini görüp şaşıracaksın. Elimi hiç dikkat etmeden hareket ettirebilirim ve ayrıca elimi tüm hareketi içerden izleyerek de hareket ettirebilirim. Hareketler tamamen farklıdır. İlk hareket bir mekanik, robot hareketidir. İkinci hareket ise bilinçli bir harekettir. Ve bilinçli olduğunda bu eli içerden hissedebilirsin; bilinçli olmadığında ise bu eli sadece dışardan bilirsin.
Yüzünü sadece aynadan biliyorsun, dışarıdan çünkü sen bir izleyici değilsin. İzlemeye başlarsan yüzünü içeriden hissetmeye başlarsın ve bu kendini içeriden izleme çok ilginç bir deneyimdir. Sonra yavaş yavaş garip şeyler olmaya başlar. Düşünceler kaybolur, duygular kaybolur, hisler kaybolur ve seni sarmalayan bir sessizlik vardır. Tıpkı sessizlik denizinin ortasındaki bir ada gibisindir... sadece bir izleyici, sanki bir ışık, alevden bir ışık tüm varlığının merkezindeymiş, tüm varlığına ışıyormuş gibi.
*
Başlangıçta sadece içsel bir deneyim olacak. Zamanla bu ışımanın bedeninden yayıldığını, bu ışınların başka insanlara ulaştığını göreceksin. Eğer birazcık duyarlılarsa, diğer insanların görünmeyen bir şeyin onlara dokunduğunu hemen fark etmeleri seni şaşırtacak ve şok edecek. Mesela eğer kendini izliyorsan birisinin arkasından yürü. Kendini izliyorken hiçbir neden yokken dönüp sana bakacağı hemen hemen kesindir. Kendini izlerken izlemen yayılmaya başlar ve onun önünde yürüyen kişiye dokunması kaçınılmazdır. Ve eğer görünmeyen bir şey tarafından dokunulursa geri dönüp bakacaktır: "Neler oluyor?" Ve sen ona elle bile dokunamayacak kadar uzaktasın.
Bir deneme yapabilirsin: Birisi uyuyorken onun yanında yalnızca kendini izleyerek oturabilirsin ve o kişi ansızın uyanıp sanki birisi ona dokunmuş gibi etrafına bakınacaktır.
Zamanla sen de ışınlar aracılığıyla dokunmayı hissedebilir olacaksın. Titreşim denilen şey budur. O var olmayan bir şey değildir. Diğer insan onu hisseder; sen de ayrıca o kişiye dokunduğunu hissedeceksin.
İngilizce'de kullanılan etkilenmek ("touched" dokunulmak) terimi çok anlamlıdır. Bu kişiden çok "etkilendim" dediğinde bunun ne anlama geldiğini anlamadan onu kullanıyor olabilirsin. O sana tek bir söz bile söylememiş olabilir. Yalnızca yanından geçip gitmiş olabilir. Gözlerine sadece bir kez bakmış olabilir ve sen bu kişi tarafından "etkilendiğini" ("touched" dokunulduğunu) söylersin. Bu sadece bir sözcük değildir; gerçekten olur. Ve sonra bu ışınlar insanlara, hayvanlara, ağaçlara, taşlara yayılmayı sürdürür... ve bir gün göreceksin ki içerden tüm evrene dokunuyorsun.

Osho


Tüm hastalıkların zihinsel nedenleri.. Louis Hay


Hayatımızdaki tüm deneyimler gibi, hastalıklarımızı da kendi düşünce kalıplarımızla yaratırız. Ulaştığımız her sonucun temelinde ve gelişiminde bir düşünce kalıbı yatar. Bu nedenle, bir hastalığı kalıcı bir biçimde ortadan kaldırabilmek için önce onu yaratan zihinsel nedeni çözüp halletmemiz gerekir. İşte, Yeni Çağ hareketinin dünya çapında tanınmış öncülerinden biri olan Louise L. Hay, bugün milyonlarca kişi için vazgeçilmez bir rehber haline gelen bu eserinde, tüm hastalıkları yaratan zihinsel nedenleri ve iyileşmemizi sağlayacak düşünce modellerini açıklıyor. Kendi kanser hastalığını da bu olağanüstü yöntemle iyileştiren yazarın mesajı çok açık: “Eğer gerekli zihinsel çalışmayı yapmaya hazırsak, hemen her hastalık iyileştirilebilir.”
işte A'dan Z'ye liste..

A
Addison hastalığı: (Derin boyutta duygusal yoksunluk. Kendine duyulan kızgınlık.)
"Bedenimin, düşüncelerimin, duygularımın bakımını sevgiyle yapıyorum."
Adrenal sorunlar: (Yenilgi duygusu. Kendine aldırış etmemek. Endişe) "Kendimi seviyorum
ve onaylıyorum. Kendime bakma isteğini duyuyorum."
Ağlamak:

Refah içinde yaşamak-2 Mutlaka Okuyun!!


13. Refah içindeyseniz , siz: Sağlıklı,Mutlu, Zenginsiniz demektir. Refah bunlardan biri olmadan olmaz. Bu yüzden yaşamınıza bolluk ve bereket isterken aynı anda sağlık ve mutlulukta talep edin. Bunu imgelemelerinizde ve olumlamalarınızda yapabilirsiniz. Örneğin evinizi imgeliyorsanız kendinizi ve yakınlarınızı da manzaraya çok sağlıklı,mutlu olarak yerleştirin. Yine olumlamanızın sonuna "Sağlıklı ve mutluyum" ibaresini ekleyebilirsiniz.

14. Siz büyüdükçe, bilinciniz gelişir. Bilinciniz geliştikçe, kendinize daha çok refah ve bereket çekersiniz. Büyük refahla yaşayan bir insan olmak için gerekli kişisel gelişimi yapmaya istekli olmalısınız.

15.

Refah içinde yaşamak için Mutlaka Okuyun!


1. Düşüncelerinizi veya isteklerinizi hayal olarak tanımlamaktan vazgeçin. "Hayal kuruyorum" ya da" Şunu hayal ediyorum" demek isteğinize hayal damgası vurmak demektir. Bu da istediğiniz şey hayal olarak kalmaya mahkum demektir. Bunun yerine her zaman öğrencilerime "Yaşamım için bir seçim yapıyorum" demelerini öneririm"

2. Konuşurken kelimelerinize çok dikkat edin. Bilinçaltı bazen zaten kendisinde olan yanlış bir inançla ilgili olan kelimelere çok hızlı tepki gösterir ve hemen eski inancını pekiştirir. Örneğin eğer bilinçaltınızda başarısızlık duygusu varsa ve siz arkadaşınızla sohbet ederken, " Bu konuda başarısız olmaktan korkuyorum" derseniz bilinçaltı hemen eski inancını büyütmeye başlayacaktır. Bu yüzden bu inanç tamamen ortadan kaybolana kadar çok fazla, bundan sonrada elimizden geldiğince kelimelerimize dikkat etmeliyiz.

3. Kelimelerin bir diğer önemi de bilinçaltına mesaj göndermekte etkili olmalarıdır. Bilinçaltına olumsuz mesajlar göndermemek için olumlu kelimeleri kullanmaya çalışmalısınız. Örneğin" Ben korkmuyorum" derseniz bilinçaltınız buradaki korku kelimesini algılayacak ve korkunuz artacaktır. Bunun yerine" Ben cesurum" demeniz çok daha doğru olacaktır" Kazasız belasız gidin" demek yerine " Sağlıkla, esenlikle gidin" demeniz çok daha doğru ve etkilidir. Unutmayın bilinçaltı olumsuz kelimelerden anlamaz. "Kazasız" kelimesinden anlayacağı kaza kelimesi olacaktır.

4. Evrende almanın ve vermenin bir dengesi vardır.

Kişisel Gelişiminiz için neler yapabilirsiniz?


Kişisel gelişimin en önemli noktası kişinin kendisini en iyi şekilde tanımasından geçer. Kendinize şu soruları sorun: Kendimi hangi konuda eksik hissediyorum? Hangi durumlarda problem yaşıyorum?
   Kendinize seminer planı yapın! Kişisel gelişim seminerlerinin neler olduğunu öğrenin ve bunları bir kağıda yazın. Daha sonra ben şu konularda eksiğim ve eğitim almam gerekir dediğiniz seminerlere katılmaya çalışın. Okuyun! Her ay en az 3 adet kişisel gelişim kitabı okuyun. Çünkü bu kitaplar kendinizle ilgili en yeni araştırmaları ve bilgileri size verecektir.
   Amacınız ne? Kendinize hayat amacı belirleyin. Şu anda yaşadığınız hayatı gerçekten yaşamak istiyor musunuz? Eğer yaşamak yaşamak istemiyorsanız neler yapmanız gerektiğini kendinize sorun ve öğrenin. Asıl hedefe kilitlenin! Yaşadığınız küçük başarılara yoğunlaşarak ulaşmak istediğiniz büyük başarıların engellenmesine izin vermeyin. Kolay olanla başlayın! Yapamayacağınız şeyler üzerinde fazla yoğunlaşmayın.
    Motivasyon... motivasyon! Kendinizi ve başkalarını motive etmenin yollarını öğrenin ve mutlaka hayatınızın her kademesinde ihtiyaç duydukça

Doğru Zamanda, Doğru yerde, Doğru Soruyu sor hayatın değişsin!!


Doğru kullanıldığında sorular, iletişimin en önemli silahıdır. Neden soru sorduğumuzu ve ne kadar bilgi almak istediğimizi bilmeli, sorularımızı buna göre şekillendirmeliyiz. Hiç diğer insanlara sorularınızı nasıl yönelttiğiniz üzerine düşündünüz mü? Sorular iletişiminizin ve kendinizi diğer insanlardan ayırma biçiminizin çok önemli bir bölümünü oluşturur. Sorular yoluyla bilgi alır, ilgi duyduğumuzu belirtiriz. Sorular aynı zamanda konuşmayı sevmeyen insanlarla iletişime geçmenin de başlıca yoludur. Ancak unutmamak gerekir ki soruların tek işlevi bilgi transferi değildir; aynı zamanda duygu transferini de sağlarlar. Bu yüzden iletişimde soruları etkin bir şekilde kullanabilmek çok önemlidir.
Soru sorarken bu 5 hataya düşmeyin!
   Soru sorarken aşağıdaki beş hataya asla düşmemeye özen göstermelisiniz.

Bir İşe Alımcının İtirafları


İngiltere’de yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, herhangi bir iş başvurusu yaptığınızda o şirketin İnsan Kaynakları Uzmanı’na başvurunuzun ulaşması sadece 200 saniye sürüyor. Bahsi geçen İK uzmanı CV’nizi incelemek için 5 ila 7 saniye harcıyor. Peki, süreç bu kadar kısayken neden başvurduğunuz o şirketler size bir türlü olumsuz da olsa dönüş yapmıyor?
Çünkü her bir iş ilanı ortalama 250 başvuru alıyor (İngiltere). Türkiye’de bu sayının, işsizlik oranını ve kendi gözlemlerimi göz önüne alarak, yaklaşık 1000 olduğunu söyleyebilirim. Hal böyle olunca olumsuz adaylara dönüş yapmak “öncelikli” işler arasına girmiyor.
Peki, başvurunuzla ilgili değerlendirmeyi 7 saniyede olumsuz sonuçlandırmayı nasıl başarıyoruz?
Yazmış olduğunuz önyazının okunma ihtimali sadece %17. Zaten muhtemelen o önyazıyı gerçekten bizim ilanımıza özel oluşturmadınız. Kalıp bir önyazınız var ve şirket, pozisyon, aranan nitelikler gibi kriterleri değerlendirmeden her başvurunuzda onu gönderiyorsunuz. Bir önyazının kalıp olup olmadığını anlamak 1 saniye sürüyor.
CV’nizde yapmış olduğunuz herhangi bir dilbilgisi ya da imla hatası birçok kurumda başvurunuzun çöpe gitmesi

Karar verirken en çok nelerden etkileniyoruz


Her gün önümüze karar vermemiz gereken şeyler çıkıyor. Ev bakarken, iş değiştirirken, alışveriş yaparken ya da bugünkü gibi seçimlerde oy verirken...

Sizce hangisi sonucu etkiliyor? Cinsel heyecan mı? Dolu bir idrar torbası mı? Çoğunlukla bu etkilerin farkına varmazsınız. Ama psikologlara göre, dış faktörlerin seçimlerimiz üzerinde büyük etkisi var.
Mesela, tuvalete gitmek için sıkışmak, yani dolu bir idrar torbası uzun dönemli kararlarımızı etkiliyor.
En azında Twente Üniversitesi’nde Mirjam Tuk’a göre bu böyle. Bir deneyde Tuk, iki grup katılımcıyı test etti. İlkine beş bardak su içmelerini söyledi, ikincisine ise sadece beş yudum. 40 dakika sonra, iki grup karar verme kabiliyetleri konusunda bir teste tabi tutuldu. Tuk’a göre, ‘sıkışmış’ olan grubun kişisel kontrol mekanizması daha sağlıklı çalışıyordu ve uzun dönemde onlara daha büyük fayda sağlayacak seçeneklerden yana oy kullandılar.
Tuk’un bulguları dikkat çekici çünkü, ‘ego tükenmesi’ diye adlandırılan temeli uzun yıllara dayanan bir teoriyi sorgulamamıza sebep oluyor. Bu teoriye göre insanların limitli bir kontrol havuzu var. Banyoya girerken de, yemek seçerken de, bir şeyi inkar ettiğimizde bu havuzdan kullanıyoruz.
 Roy Baumeister’ın geliştirdiği bu teoriye göre, eğer önemli bir karar vermeniz gerekiyorsa, bu rezervden kullanmamaya dikkat etmeniz gerekiyor. Rezerv de çok farklı çeşitlerde kullanılabiliyor. Örneğin sıkıcı bir toplantıda dikkat çekmek için kendinizi zorladığınızda, komik olmayan birine zorla güldüğünüzde ya da sinirliyken kendinizi tutup aklınızdakileri söylemediğinizde...
Ağır taşı, sağlam karar ver
Karar verme kabiliyeti kas sistemine benzetilebilir. Fazla kullanıldığı zaman yıpranır ve yorulur. Bazılarına göre bu efekt hayatları etkileyecek boyutlara gelebilir. İsrailli bilim insanlarının son araştırmasına göre, hâkimler karınları tokken ya da sabah erken saatlerde daha çok şartlı tahliye kararı veriyor. Gün sonunda ise hapse mahkum etme oranı artıyor. Karar mekanizması yoruldukça daha kolay ve çabuk olan seçimi yaptıkları gözlemleniyor.
İnsanlar çevrelerinden de etkileniyor. MIT’de psikoloji profesörü Josh Ackerman, seçimlerimizin o anda dokunduğumuz şeylerden bile etkilenebildiği görüşünde. Yaptığı araştırma gösteriyor ki seçim anında elimizde ağır ya da hafif bir şey olması yönelimimizi etkiliyor.
Ağır bir şey taşımak ayaklarımızın daha sağlam yere basmasını sağlarken, hafif şeylerle kararlarımız biraz daha bulanıyor. Aynı şekilde sert bir sandalyede oturduğumuz zaman pazarlık kuvvetimiz artıyor ama konforlu olduğumuzda aynı performansı göstermiyoruz. Sıcak bir bardak tutarken daha sıcakkanlı, buzlu bardakla daha soğuk olmamız da beynimizin dış etkenleri kelime anlamlarıyla algıladığının kanıtı.
Ackerman, bunun sebebinin dokunmanın doğumdan sonra ilk öğrendiğimiz his olmasından kaynaklandığını söylüyor. Soyut düşünme ise elbette ileriki yıllarda gelişiyor.
Uykusuz kararsızlığı
Karar vermeyle ilgili bir diğer ilginç bulgu da uyku düzensizlikleriyle ilgili. Singapur Üniversitesi’nden Michael Chee’ye göre, yorgunken önemli kararlar almak doğru değil. Chee’ye göre uykusuz olduğumuzda seçimlerimizde fazla iyimser davranıyoruz. Bu da yanlış tarafa yönelmemize sebep olabiliyor.
Bunun en çarpıcı örneklerinden biri cerrahlarda gözlemleniyor. Uzun ameliyatlar sonrasında doktor, yeni bir kısayol bulduğu inancıyla çok riskli tercihler yapabiliyor. Aynı şekilde kumarhanelerin sabaha kadar açık olmasının sebebi de bu. Yorgunluk bir anda her şeyi riske atacak kadar ‘deli cesareti’ getirebiliyor.
Cinsel olarak uyarılmış olmak da tercihlerimize pek olumlu yansımıyor. Bu durum bizi tezcanlı ve aceleci yapıyor. Duke Üniversitesi’nden Dan Ariely’nin öğrencileri üzerinde yaptığı araştırma ilginç bir bulguyu ortaya koydu. Gençlerin libidoları tarafından neye yöneldikleri konusunda hiçbir fikri yok. Bunun sebebi de Ariely’ye göre sınırlı bir duygu rezervimizin olması.
 Bir duygu tarafından baskın bir şekilde ele geçirildiği zaman, ilgisiz alanlarda tercih yapmamız, makul karar vermemiz zorlaşıyor. Profesör şöyle diyor: “Tanrı insana bir penis ve bir beyin verdi. Ama maalsesef ikisini aynı anda çalıştırmaya yetecek kadar kan vermedi.”
Ama eğer bütün seçimlerimiz, dış faktörler tarafından şekilleniyorsa, şu soru kaçınılmaz değil mi? “Hangi noktaya kadar karar mekanizmamız üzerinde kontrol sahibiyiz?” Profesör Ackerman’a göre cevap “Çok az”. Yani bundan sonra yanlış bir karar verdiğinizde, kendinizi tutamadığınızı, çevreden etkilendiğinizi söyleyebilirsiniz.
Kaynak: Radikal Gazetesi

Kendine "ben" dedirten sen kimsin?

“Benlik (ego) derken kastım, “ben” sözcüğünü söylediğimizde kapsanan şeylerin tümüdür. Peki bu “ben” tam olarak nedir? Pek bilmiyorum ama kafamın içinde, gözlerimin arkasında yer alıyormuş gibi geliyor. Peki ya beden? Bedenin “ben” olmadığını, ama kullanmak için sahip olduğum bir şey olduğunu hissediyorum; ulaşım için, başkalarına gösteriş yapmak için vb. Bu yüzden “benim” bedenim olarak anılıyor… 

Eğer benlik benim değilse, peki nedir? Neden yapılmıştır? Saçma ama doğru yanıt: hiçbir şey. Eğer kuşkusu olan biri varsa buyursun arasın. Eğer insan bedenini açıp incelersek kalp, akciğer, damarlar, kan, bezler, beyin gibi pek çok şey buluruz. Ama benlik bulamayız. Doğrusu yeni doğmuş bir bebekte de benlik bulamazsınız. Buna mantıklı, normal bir insan pekala şöyle tepki verebilir: “ama bu olanaksız! Benlik hiçbir şey mi? Ben hiçbir şey miyim? Bu var olmadığım anlamına gelir. 

Ama tabi ki varım.” Mantıklı olan ama pek normal olmayan bir insanın yanıtı şu olabilir: “Çok iyi. Sanırım varsın. Ama eğer sen bir “ben” (ego) değilsen ve “ben” dediğinde

Resimler Davranışlarımızı Etkiliyor


New York Üniversitesi'nin "İnsan Davranışlarının Özellikleri" hakkındaki çalışmasının sonucunda ilginç bulgulara rastlandı .

1. Çalışmada:

İki girişli mağazanın A girişi, "genç ve koşmakta olan" insan resimleri ile dolduruldu .

B Girişinden geçmekte olan kişiler ise yaşlı insan resimleri ile karşılaştılar.


Bulgunun sonucunda:

A bloğundan giriş yapan kişiler koridoru, 18 saniyede geçerken

B bloğundan giriş yapan kişiler koridoru, 27 saniyede geçti.


2. Çalışmada ise

Aynı okuldan 30 bir sınıfa, 30 başka bir sınıfa toplam 60 öğrenci alındı .

Birinci 30 kişilik gruba zeki insanların, profesörlerin resimlerinin yer aldığı soru kitapçıkları dağıtıldı.

İkinci 30 kişilik gruba ünlü ve şarkıcıların resimlerinin yer aldığı soru kitapçıkları dağıtıldı.

Bulgunun sonucunda:

1. Grubun başarısı % 63
2. Grubun başarısı %37

ERK Hayvanınız ile tanışmaya hazır mısınız


Erk hayvanları genellikle rüyalarda, meditasyonda ve vizyonlarda gözükür. Birden fazla Erk hayvanınız olabilir. Belirli bir zamandaki Erk hayvanınız yaşam yolunuzun değişmesi ile değişebilir. Erk hayvanları kişinin duygusal ihtiyaçlarına göre şekillenir. Koruyucu olarak, korkularımızı bastırır ve güç verir.
Erk hayvanı kavramı evrenseldir ve tüm kültürlerde bulunur. İlkel kabilelerde Erk hayvanı bir totem olarak tasvir edilir, kabilenin ve ailenin farklı Erk hayvanları olabilir. ABD ve bazı diğer ülkelerde manası değişmiş olsa bile halen kabilenin bir totemi varlığını korumaktadır.
Klüpler veya dernekler gibi alt kültürlerin dahi halen totemleri vardır Lions Clup bunların en bilinen örneğidir. Hristiyan dininde bile iki totem hayvanı, Balık ve Kuzu, bulunmaktadır. Spor klüplerininin de özel totemleri vardır, ülkemizde de en bilinenleri Aslan (GS) Kanarya (FB) ve Kartal (BJK) dır. (Demokrat Partinin amblemi olan At halkın demokrat kelimesinin anlamını bilmemesinden ve onu demir kır at olarak telafuz ederek bir hayvanla özdeşleştirmesinden kaynaklanmaktadır, yeni kurulmuş olan Hak ve Eşitlik Partisi – O. Pamukoğlu amlemi de kartaldır.)
Bir diğer Erk hayvanı veya totem çeşidi de kişisel olandır. Bunlar günlük yaşamda bzi koruyan ruhlardır. Nerdeyse herkesin böyle bir totemi vardı. Bugün dahi pek çok ebeveyn çocuklarına özellikle geceleri bir hayvan tarafından korundukları söylenir. Tabi ki çocuklara verilen oyuncak ayı’nın bu amaçı olduğunu anlayamazlar. Çoğu zaman bilinçsiz olarak bazı kişilerin bir Erk hayvanı ile etkilendiğine tanık olmaktayız. Burçlar kuşağında da Aslan, Akrep, Yengeç ve Boğa gibi Erk hayvanları olarak vardır.  

Uyanışın 12 Belirtisi

1) Bedensel ağrı ve sızılar.
Özellikle sırt, bel ve boyun belgesinde. Bu ağrılara yoğun bir DNA değişimi neden oluyor. Bu ağrılar geçicidir.

2) Nedensiz derin bir üzüntü
Geçmişini geride bırakıyorsun, sadece geçmişini değil, bütün yeniden doğuşun yol açtığı karmaları. Tıpkı eski evden yeni bir eve
taşınırken geride bıraktıkların için üzüldüğün gibi, geçmiş yaşamlarla da vedalaşmak üzüntüye yol açıyor. Bu üzüntü geçicidir

3) Nedensiz göz yaşlarına boğulmak
Bu da tıpkı iki numarada belirtildiği gibi ortaya çıkıyor. Ağlamak
iyi gelir ve sağlığa da yararlıdır. Ayrıca eski enerjiler bu yolla dışarı
atılıyor. Bu da geçici bir durumdur.

4) Mesleki hayatta ani bir değişim
Bu cok yaygın bir durum. Sen değiştiğin zaman çevren de değişiyor.
Kendine nasıl uygun bir iş bulacaksın diye dert etme. Çünkü bu da geçici bir durum.
Şu anda geçiş dönemini deneyimliyorsun. Hayal ettiğin işi bulana
kadar farklı farklı iş kollarında kendini çalışıyor bulursan şaşırma.

5) Aile ve akrabalardan uzaklaşma

Meditasyona yeni başlayanlar için kolay bir teknik



Yeni başlayanlar solunuma konsantre olarak yapılan meditasyonu kısa zamanda
kavrarlar ve çok tatmin edici bulurlar.Bu yöntem, sadeliğin getirdiği yararlar içerir.
  Baş,boyun ve sırtınızı dengeli bir halde tutarak, meditasyon duruş şekillerinden birini uygulayarak hareketsiz oturun.Böylece, pasif olarak solunum uzun farkında
olacaksınız. soluk alış kısa bir duraklama, kirli havayı akciğer ve solunum yollarından veriş, yine kısa bir duraklama ve yeniden solunuma başlayış.
Soluk alış yada verişin başlangıcı. ortası, sonu sürekli olarak hissedilmelidir. Eğer dikkatiniz
dağılırsa, yeniden  meditasyon objesi üzerinde toplayıp orada tutmaya çalışın.
Dikkatin kayması kaçınılmaz bir olaydır ve normal karşılanmalıdır. Meditasyon Deneyimleri artıkça, dikkat kendiliğinden ve kolayca solunuma döner. Yeni başlayanlara bazen soluklarını birden ona kadar saymaları ve yeniden başa dönmeleri önerilir. sayımsa soluk alışta yada soluk verişte olmalıdır.
  Dikkati üzerinde toplamak için en iyi noktanın neresi olduğu konusunda farklı görüşler vardır. soluk alış ve veriş yerine bedenin daha belirli bir parçası üzerine
de konsantre olabilirsiniz.  Sizin yapa bileceğiniz en iyi şey, hemen solunuma  konsantre olarak meditasyona başlamaktır. ileride pasif sezgiyi geliştirmek için
'soluk'tan başka objeler kullanılan diğer yöntemleri denersiniz...

Meditasyona başlarken


Meditasyon


Sözcük anlamıyla birçok Batı dilinde "derin düşünme" anlamına gelen
terim, mistik anlamıyla, sözlüklerde, "kişinin iç huzuru, sükunet,
değişik şuur halleri elde etmesine ve öz varlığına ulaşmasına olanak
veren, zihnini denetleme tekniklerine ve deneyimlerine verilen ad"
olarak tanımlanır. Meditasyon tekniklerine, ait oldukları, Budizm
(Hindistan), Taoizm (Çin), Bön (Tibet) ve Zen (Japonya) gibi inanç
sistemlerine göre ve izledikleri yöntemlere göre değişik adlar
verilmiştir.
Başlıca iki çeşit meditasyon yöntemi vardır: